Pazar, Ocak 22

sigara ve sol...



Dr. Osman ELBEK
Bugün yerlilerin günü, toprak renginin günü, aşağıdaki renklerin günü. Bizler paranın renginin aksine toprağın rengini taşıyoruz.
Subcomandante Marcos
Yaşlanan nüfusu nedeniyle emeklilik masrafının giderek arttığı bir Batı Avrupa ülkesine 2001 yılında dünyanın önde gelen sigara tekellerinden birisinden resmi bir yazı ulaşır. Yazıda söz konusu ülkenin emeklilerine ayırdığı kaynak nedeniyle zorlandığının farkında olunduğu belirtilerek, sigara alışkanlığının ülke ekonomisine getirdiği fayda anlatılmaktadır. Sigara tekelinin hesaplarına göre ülkedeki insanların tütün alışkanlığına sahip olması ekonomiye yıllık 100 milyon sterlin tasarruf sağlamıştır. Çünkü tütün alışkanlığına sahip tiryakiler erkenden ölmüş ve ülke emeklilik masrafından kurtulmuştur.. Tütün alışkanlığının sonuçları ve sigara şirketlerinin insana yaklaşımı bundan daha çarpıcı bir örnekle anlatılabilir mi?
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre tüm dünyayı tehdit eden iki küresel sorun vardır: Açlık ve tütün alışkanlığı. Dünya genelindeki ölümlerin yaklaşık yüzde 12’sinden açlık, yüzde 6’sından sigara sorumludur. Dünyada her yıl 5.5 milyon insan sigara nedeniyle ölmektedir. 2030 yılında bu sayının 8 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise yılda 100 bin insanın ölümüne yol açmaktadır sigara. Başka bir ifadeyle, Türkiye, sigara alışkanlığı nedeniyle günde 200–250 yurttaşını kaybetmektedir. Sigara alışkanlığı gelecek otuz yılda AIDS, tüberküloz, trafik kazası, anne ölümleri, intihar ve cinayetlerin toplamından daha fazla sayıda insanın ölümüne neden olacaktır. Tüm kanserlerin yüzde 30’unun, kanser ölümlerinin yüzde 50’sinin ve akciğer kanserinin yüzde 90’nının nedeni olan; dünyada küresel sağlık sorununa yol açan ve dumanında her biri insan sağlığı için ölümcül etkilere neden olan 2000 ayrı zehir maddesi içeren sigara ile nasıl savaşılacaktır? Hiç kuşkusuz ki bataklığı kurutarak! Yani sigara ile savaşmak istiyorsanız aslında sigara tekelleri ile savaşmayı göze almanız gerekmektedir. Sigara tekellerinin icraatlarını deşifre etmeden, dünya çapında onlara karşı mücadele örgütlemeden sigara ile savaşmaya çalışmak aslında hedef saptırmaktır.


Söze bir sigara tekelinin şirket yöneticisinin cümleleri ile devam edelim. Şirket yöneticisine soruluyor: ‘Sigara üreten bir şirketin yönetici konumundasınız, pekiyi siz sigara içiyor musunuz?’. Cevap açık ve net: ‘Biz bu boku içmeyiz, sadece satarız.. Bunu içme hakkı ve özgürlüğünü gençlere, zencilere, aptal ve fakirlere bırakırız’! Gerçekten doğru söylüyorlar. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin tütün tüketimindeki payı 1976 yılında %41’ken, 2000’de bu oran yüzde 71’e çıkmıştır. 2025 yılında sigaraya bağlı ölümlerin %70’i gelişmekte olan ülkelerde olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan hızlı nüfus artışı, tekellerin saldırgan reklâm politikaları, yalan bilim üretimleri ve gelişmekte olan ülkelerdeki kontrol önlemlerinin yetersizliği bu ülkelerdeki tütün tüketimini önümüzdeki yıllarda daha da arttıracaktır.
Türkiye’de dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin tümünde sigara tekelleri aynı taktiği izlemektedirler: Önce hedef ülkenin komşusuna ve sonrasında hedef ülkeye sigara fabrikası kurmak, ardından yeni sigara tadına insanları alıştırmak, peşi sıra saldırgan reklâm kampanyaları yapmak, sonunda da kamunun denetiminde olan ülke tekelinin özelleştirilmesini sağlamak ve bu yol ile tekeli ele geçirmek.. Bu adımlar sonunda istenen başarılır ve ülkede tütün alışkanlığı üzerindeki kamusal güç tasfiye edilir. Artık ülkedeki insanların sağlığı -yukarıdaki iki örnekte aktarıldığı gibi- para kazanmak uğruna insani erdemlerin tümünü yok sayan sigara tekellerinin insafına kalmıştır.
Sigara tekelleri açısından, genç nüfus oranı nedeniyle Türkiye cazip bir pazardır. Bu pazarın “kıymeti” bir sigara tekelinin sorumlusu tarafından ‘Lokomotifi doğru raya oturttuk, şimdi amacımız hızlandırmak. Bu ülkenin avantajını kullanacağız. Türkiye dünyanın en büyük pazarlarından biri. İyi bir ürünümüz var, iyi bir ekibimiz var, iyi stratejilerimiz var. Türkiye genç nüfusu ile çok ümit verici’ cümleleri ile tanımlanmaktadır. Benzer açıklamalar 2008 yılında Tekel’in British Amerikan Tobacco (BAT)’ya devri sırasında da ifade edilmiştir. BAT Türkiye Genel Müdürü Johan Vandermuelen, söz konusu törende yaptığı konuşmada ''Bu, BAT'ın Türkiye'deki büyüme fırsatları açısından önemli bir temel oluşturmaktadır. Küresel piyasalarda likidite krizinin yaşandığı bir dönemde böylesi bir yatırım yapmamız, Türkiye'nin geleceğine duyduğumuz güvenin ve uzun vadeli bir yatırımcı olma konusundaki kararlılığımızın önemli bir göstergesidir.” sözleriyle, Türkiye’deki “büyüme fırsatları”nın önemine vurgu yapmıştır. Kuşkusuz bir sigara tekelinin “büyüme fırsatları”nın bizim açımızdan anlamı, daha çok insanın sakat kalması ya da ölmesidir. Zaten aynı törende konuşan BAT Türkiye Kurumsal İlişkiler Direktörü Tuna Turagay, “BAT olarak dünyanın 8. büyük tütün pazarı olan Türkiye'yi küresel faaliyetlerimiz açısından son derece önemli görüyoruz. 6 yılda pazar payımızı artırdık. Bu birleşme ile önümüzdeki dönemde hızlı tüketim ürünleri sektöründe 2'inci en büyük firma olacağız'' diyerek yaklaşan bu tehlikeye işaret etmiştir.
Tüm bu girişimlere rağmen 19 Temmuz 2009 tarihinden bu yana kamuoyunda sıkça gündeme gelen 4207 sayılı yasa, sigara alışkanlığının önlenmesi için ciddi kısıtlamalar içermektedir. Bu durum -tahmin edileceği üzere- sigara tekellerinin canını oldukça sıkmaktadır. Ancak endüstri, kâr oranlarının yüksek kalmaya devam etmesi için Türkiye’de çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Bu bağlamda "Yasakları yasaklayalım", "Bireysel özgürlükler yok ediliyor", "Doğal tütüne izin verilsin", "Tütün kullanmak modernite öncesi bir döneme ait alışkanlıktır, kapitalizm ile bu durum açıklanamaz", “Pasif içicilik çok da kritik bir sağlık sorunu değildir" gibi kulağa hoş gelen kavramları kullanmaktadır. Tütün endüstrisinin sigara kısıtlamalarının hayata geçtiği her ülkede hep aynı kavramlara sığınması aslında çaresizliğinin bir yansımasıdır. Ancak tarafımızca anlaşılamayan nokta, sermayenin karşısında olması gereken kimi sol yapılar da tütün konusunda aynı kavramları kullanmaktadırlar. Hatta kimi sol yapılanmalar, tıpkı neo-liberal ideoloji gibi bireysel özgürlük adına kamu yararını yok sayarak, 4207 sayılı yasayı “neo-liberal faşizm” olarak tanımlayabilmektedir (Ne müthiş bir paradoks!). Ancak bu vesileyle yoldaşlarımıza hatırlatmak isteriz ki, kullandığınız argümanlar ölümden para kazanan tütün sermayesinin argümanlarının aynısıdır. Bu durum sizde bir rahatsızlığa neden olmuyorsa size önerimiz, abdestinizi tazelemenizdir. Kapitali, sermayeyi, emperyalizmi ve sömürüyü yeniden hatırlamanızdır. Ama inanın biz hiç unutmuyoruz. Unutmuyoruz Amerikan lobi heyetinin TBMM’ye getirilmesini; Kültür Bakanlığı’nın TBMM’yi bir sigara tekeline tadil ettirmesini; tütün endüstrisinin reklâm yasağının kalkması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurusunu; siyaset alanında etkili isimlerin akrabalarının sigara tekellerine ortak olmasını; özelleştirmeden sorumlu devlet bakanının sigara firması gençlik programını desteklemesini; tütünün kanser yaptığına inanmadığı için meclis komisyonunda olumsuz görüş beyan eden komisyon başkanlarını -ki kendileri iyi bir sigara içicisiydi ve akciğer kanserinden ölmüştür; tütün hakkında getirilen kısıtlamaların “ticaret özgürlüğüne aykırı” olması nedeniyle Çankaya’dan veto edilmesini; Adalet, Gençlik-Spor, İçişleri ve Turizm Bakanlıkları’nın Formula–1 yarışının reklâm yasağı dışında tutulması konusunda görüş bildirmesini.. İnanın biz tüm bunları hiç unutmuyoruz.
Açıktır ki yakın zamana kadar sigara tekellerinin insan sağlığını kâr uğruna hiçe sayan tüm girişimleri Türkiye’deki hükümetlerin desteği altında başarı ile uygulanmıştır. Alışkanlık ve bağımlılık, Hollywoodvari yöntemlerle bu sektörün kâr hırsı için bilerek ve istenerek yaratılmıştır. Ancak ne iyi ki, bu kâr hırsı karşısında aklını ve emeğini hâlâ solda tutan insanlar ve örgütlerin mücadelesi tüm dünyada meşruiyet kazanmıştır. Onlar ki, sistem içinde olduklarını bilerek sistemin ötesini görmeyi, oraya ulaşmak için sermayeye karşı çıkmayı kendi hayatlarının amaçları saymışlardır. Türk Tabipleri Birliği’nin de ifade ettiği gibi, çabaları, Tekel’in mülkiyeti kamuya devredilinceye, tütün tüketimine ayrılan kaynaklar açları doyurmak için harcanıncaya ve insanı bilerek öldüren tütün endüstrisini insanlığın mahkemesine çıkarıncaya dek sürecektir. Öyle ya tüm zorluklara rağmen kalbi her zaman solda atanlar kazanacaktır.

Hiç yorum yok: