25 yıl kadar önce,
filozof Slavoj Zizek psikanaliz, Frankfurt okulu idealizmi ve 1979
yapımı hasılat rekoru kıran korku filmi ‘yaratık’ı zekice birleştirdiği kitabı
İdeolojinin Yüce Nesnesi (1989) ile Sloven akademisinin entelektüel çıkmazını
delip geçti ve ingilizce konuşan dünyaya damgasını vurmayı başardı.
Şimdilerde ise Zizek heryerde. Bu adı çıkmış, hırpani
görünümlü, ‘radikal solcu’ filozof, alışılmadık bir şöhret haline
geldi: Kült bir ikon ve Avrupa’nın uyuyan solunun ruhani lideri. Zizek 50’den fazla kitap (sonuncusu ‘The Year
of Dreaming Dangerously’) yayınladı ve bir çok belgesel filmde yer aldı. Ayrıca
onun çalışmalarına adanmış bir gazete de ,‘International Journal of Zizek
Studies’, mevcut. Zizek, kendisi her ne
kadar hoşlanmasa da ‘felsefenin Boratı’, ‘kültürel teorinin Elvisi’ ve
‘dünyanin en havalı filozofu’ olarak anılıyor.
Skype üzerinden alışılmadık ünlü Zizek’le buluşuyoruz.
Daha önce sayısız
röportaj verdiniz. Bu röportajda Zizek fenomenini ve fikirlerinizi konuşmayı
umuyorum.
Tabi, nasıl istersen.
Son olarak Foreign
Policy sizi 2012’nin 100 dünya düşünürü listesinde gösterdi.
Evet, ama en alt sıralarda.
Doğru, 92. sıradasınız.
Sizce listede olmayı hak ediyor musunuz?
Hayır. İşkence yapsanız
bile çözülmem. Nezaketin gereğinin hayır demek olduğunu biliyorum.
Listede birinci sırada şu Burmalı kız yok muydu? Neydi adı?
Aung San Suu Kyi’den mi
bahsediyorsunuz?
Evet. Rencide etmek
istemem kendisini ama bana açıklar mısın? Nasıl filozof ya da entelektüel kabul
edildiğini anlamadım.
İyi ama, bu bir ‘düşünür’ listesi , ‘filozof’ listesi
değil.
Tamam, o zaman nasıl düşünür kabul edilebiliyor. Sadece
Burma’ya demokrasi getirmeye çalışıyor. Evet, çok güzel bir şey ama bir amacı
düşünce olarak kabul edemezsin. Evet, demokrasi! Herkes orgazm oluyor o halde
mümkün olduğunca çok insana getirelim.
Düşünmek cidden zor sorular sormakla başlar. Mesela, demokratik
işleyen bir sistemde neye karar verilir?
Geçenlerde,
International Journal of Zizek Studies’e göz attım, ve…
Ben hiç bakmadım. Yemin ederim. Daha önce hiç bakmadım.
Peki, ne düşünüyorsunuz?
Editörü Paul Taylor’ la iyi arkadaşız. Bunun ona kariyerinde
faydası olacağını düşünmüştü; ama ironik bir biçimde ona sadece bela getirdi.
Gördüğün üzere, yaptığım berbat filmlerde de fark etmişsindir, asabi bir
adamım. Kendimi ekranda görmeyi çekilmez buluyorum. Saldırgan ve arkadaşlarımın
cevap vermem gerektiğini söylediği şeyler olmadığı müddetçe benimle ilgili
yazılanları da asla okumuyorum.
Biraz utanıyorum, biraz da kendimi görmekten korkuyorum.
Evet bunu daha önce de
söylemiştiniz. Hatta, gazetecilerin sizi komik göstermeye çalışmak gibi bir
eğilimleri olduğundan da bahsetmiştiniz. Bu eğlenceli üslubunuzun sınırları ne
merak ediyorum.
Neden böyle davranıyorum biliyor musun? Çünkü kendimi saf
haliyle ortaya koyduğumda insanların beni sıkıcı bulacağından korkuyorum.
Biliyorsun, normalde oldukça depresif bir adamım. Etrafa
baksana, Paris’teyim.
(bilgisayarını kaldırıp etrafı gösteriyor. basit bir yatak ve
tek pencereli sade bir otel odası)
Gördün mü? Küçük bir otel odasındayım. Bir haftalığına evden kaçtım,
ihtiyacım vardı. Burada, yemek için bir iki kere dışarı çıkmanın dışında
odadayım. Sen ve yine Skype’tan konuştuğum bir arkadaşım haricinde de kimseyle konuşmadım. Ve bu gerçekten çok
hoşuma gidiyor.
En büyük korkum, olduğum gibi davrandığımda herkesin aslında
görecek bir şey olmadığını fark etmesi. Bu yüzden sürekli bir şeyler yapıyorum,
idare edin.
Aynı zamanda, reality showların da aynı sebepten dolayı çok
sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar kendileri gibi değil de
kendilerinin aşırı sıkıcı ve aptal bir kopyası gibi davranıyorlar. İnsanlar
neden bu showları izliyorlar anlamıyorum. Bence yasaklanmalı, hatta facebook ve
twitter da yasaklanmalı. Sence de öle değil mi? Mesela, biliyorsun, benim bütün
fotoğraflarım sadece resmi belgelerde.
Ama bu kendimi beğenmediğim anlamına gelmesin. Mesela,
çalışmalarımı seviyorum. Teori için yaşıyorum, gerçekten. Utanmıyorum. Bu sol
hümanist tavırdan nefret ediyorum: İnsanlar açlıktan ölüyor, Afrika’daki
çocukların teori ne işine yarayacak? İddia ediyorum, bugün, bu işe yaramaz
dedikleri teoriye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Yer aldığınız 2005
yapımı belgesel Zizek’i izlemediğinizi söylüyorsunuz. Geçenlerde izledim ve
beni şok eden bir sahneye rastladım. Yönetmen Astra Taylor’ı mutfağınıza
çağırıp dolaptaki çoraplarınızı gösterdiğiniz sahne.
Evet onun için de şok ediciydi. Ona çoraplarımı mutfağımda
tuttuğumdan bahsetmiştim ve bana inanmamıştı. ‘Zizek’in postmodern
fantezilerinden biri’ diye düşünmüştü. Ona ‘Tabi ki gerçek’ demek istedim.
Bazı aptallar, filmden kesilmiş bazı videolar hazırlıyorlar.
Yatakta çıplak uzanarak - tabi ki belden üstüm- röportaj verdiğim videoyu
hatırlıyor musun? Bazı aptallar ‘acaba ne mesaj vermeye çalıştınız orada’ diye
soruyorlar. Aptallık seviyesinde bir soru.
Yönetmen bütün gün peşimdeydi- taciz anlamında peşimdeydi demek istiyorum.
Köpek gibi yorulmuştum ve bana bir kaç soru daha sormak istiyordu. ‘Uyuyacağım
artık, beş dakika daha çekebilirsin’ dedim. Bu sahne böyle ortaya çıktı.
İnsanlar da bakıp ‘acaba yarı çıplak bu haliyle bize ne mesaj
vermeye çalışıyor’ diyor. Mesaj falan yok. Mesaj şu: yorgunluktan geberiyordum.
Ama sizin de
yazılarınızda yaptığınız bu değil mi? Beyaz perdedeki yarı-çıplak adamı alıp,
yarı çıplaklığın anlamıyla ilişkilendirmek….
Evet, doğru…
Şu mutfaktaki çorap
meselesine geri dönelim. Eminim ki, bunu yönetmene göstermenin normal
davranamayan şaşkın filozof imajını besleyeceğini anlamışsınızdır.
Aslında, beni tanıyan herkes planlı biri olduğumu bilir. Aşırı
planlı biriyimdir. Dakikası dakikasına her şeyim planlıdır. Bu yüzden bu kadar
çok şey başarabildim. Sayıca tabi, nitelikten bahsetmiyorum.
iyi eğitildim, her yerde çalışabilirim ve bunu orduda öğrendim.
Evet, yarı dağınık bir halim var çünkü kendim için pantolon
gömlek gibi şeyler almayı utanç verici buluyorum. Bütün tişörtlerim farklı
konuşmalardan hediye, çoraplarım 1. sınıf uçuşlarımdan. Kendimle pek
ilgilenmiyorum.
Ama evim temiz olmalı, tam bir kontrol manyağıyım. Bu yüzden
askerlik beni bayağı hayal kırıklığına uğrattı. Dağınık bir filozof olduğum ve
disipline alışamadığım için değil.
Aksine, tüm o disiplin ve düzen görüntüsüne rağmen Yugoslav ordusu
oldukça kaotikti ve hiç bir şey düzgün işlemiyordu. Ordunun bu kadar dağınık
olması beni büyük hayal kırıklığına uğratmıştı.
Bir manastırda yaşamak isterdim.
Buradan devam edelim.
‘ben bir filozofum, peygamber değilim’ diyorsunuz. Ama bir çok takipçiniz daha çok müritiniz gibi ve size peygamber
gibi inanıyorlar. Neden sizce?
Ben de emin değilim aslında. Bir taraftan daha klasik marksist
bir söylemim var: Bu düzen böyle gitmez,
devran bir gün dönecek….
Bir taraftan da tüm o politik doğrucu saçmalılardan nefret
ediyorum. Bana yeni sömürgecilik
kavramından bahsetsen, yürü git derim. Bana göre yeni sömürgecilik
,beyaz liberallerin suçluluk hissini istismar ederek iyi batı üniversitelerinde
kariyer yapmak isteyen bir grup zengin Hintlinin uydurduğu bir kavram.
Yani, yeni nesle
postmodernizmin politik doğruculuk, cinsiyet çalışmaları gibi sonuçlarından
paçayı kurtarmalarını mı öneriyorsunuz?
Evet, evet iyi olur.
Ama burada biraz megaloman olduğumu da söylemem gerekiyor.
Kendimi İsa figürü gibi gördüğüm de oluyor: ‘Tamam, öldürün beni! Kendimi feda
etmeye hazırım. Ama ülkümüz baki kalacak!’
Çelişkili ama halkı küçümsediğim bir tarafım da var. Ders
vermeyi bu yüzden tamamen bıraktım. Öğrencilerle yan yana olmak kabus gibi. Her
şeyi bildiğini zannedip soru sormak için kapına yığılıyorlar.
Ne kadar Avrupalı bir
bakış…
Evet, Avrupa’ya özellikle de Alman otoriter geleneğine yakın
hissediyorum. İngiltere zaten bitmiş. İngiltere’de öğrenciler lafını istediği
yerde kesip soru sorabileceğini düşünüyor. Bana kalırsa bu hakaret.
Açıkçası, Amerika ve Kanada’yı daha çok beğeniyorum. Bazı
açılardan, Avrupa’dan kat kat daha iyiler. Almanya ve Fransa’da mesela şu an
entelektüel seviye düşmüş halde, özellikle de Almanya’da. Oralarda ilgi çekici
bir şey olmuyor. Ama ABD ve Kanada’nın canlılığı şaşırtıcı. Örneğin Hegel
çalışmaları… Avrupalılar Hegel’i anlamak istiyorsa Toronto, Chicago ya da
Pittsburgh’a gitsinler.
Sizce Hegel
populeriteniz hakkında ne düşünürdü?
Bana kalırsa bunu sorun etmezdi. Hatta, Fenomenoloji’nin
sonunda bence, bir filozof olarak zamanın ruhunu yansıtırsanız populerite
kaçınılmaz olur diye yazardı. İnsanlar gerçekten anlamasa bile üstelik.
İnsanlar bir şekilde hissediyorlar. Aslında bu güzel bir diyalektik soru: Nasıl
hissedebiliyorlar?
Sadık bir Lacancısınız.
Eğer - psikanalist ve psikolog Jaques- Lacan yaşasaydı bu sizin için sorun yaratır mıydı?
Kesinlikle. Çünkü tam bir oportunistti. Benim yaklaşımımdan
hoşlanacağını sanmıyorum. Lacan tamamen
Hegel karşıtı. Gerçi kendisi farkında
olmasa da aslında Hegelci olduğunu düşünüyorum.
Popüler olmalarından hoşlanmadığınızı
söylediğiniz kitaplarınızı nasıl bir
okuyucu kitlesini düşünerek yazdınız?
Yasak. Bu soruyu sorma. İlgilenmiyorum. Bir başka yasaklı
soruda kendimi analiz edip etmediğim.
Kendime psikanaliz yapmak iğrenç bir düşünce bence. Muhafazakar katolikler
gibiyim. Bence insan kendine ne kadar yakından bakarsa o kadar berbat şeyle
karşılaşır. Bilmemek en iyisi.
‘Zizek’te de kişiliğimle ilgili bilgilerin yanıltıcı olması
için elimden geleni yapmıştım.
Neden ki, sadece eğlence
değil mi?
Çünkü hepsi geri zekalı. Tüm gazeteciler, yönetmenler… Rahatsız
edici bir şey var. Beni yine yakaladın ama: Gerçekten umursamıyorsam neden
yalan söylüyorum ki. Evet çelişkili bir şeyler var.
Arjantin’de evlendiğimde ne kadar rahatsız olduğumu biliyorsun.
Herkes o düğün fotoğraflarını benim dağıttığımı düşündü, ama yok öyle bir şey.
O fotoğrafları ben de
gördüm. Aşkı gereksiz bulan biri olarak bu fotoğraflarda daha çok zor bir işi
halledip kurtulmuş gibi göründüğünüzü düşünüyorum. Eşiniz, Arjantantinli model Analia
Hounie, uzun beyaz bir elbise giymiş ve
elinde de buket tutuyor. Çok geleneksel değil mi?
Evet, ama fark ettiysen mutsuz görünüyorum. Hatta gözlerim bile
kapalı. Psikotik bir kaçış. Hayır bu
yaşanmıyor, aslında burada değilim.
Düğünde de bazı muzırlıklar yaptım. Mesela organizasyon şirketi benden düğün
müziğini seçmemi istemişti. Düğünde gelini öpeceğim sırada Shostakovich’in 10.
senfonisinin 2. bölümü çalmaya başladı. ‘Stalin’in portresi’ olarak bilinen.
Yeminlerimizi ettikten sonra da Schubert’in ‘Death and Maiden’i çalmaya
başladı. Çocukça bir eğlence işte. Ama bütün düğün tam bir kabustu tabi.
O zaman düğünü eşiniz
için yaptınız.
Evet, düğün onun hayaliydi.
Bununla ilgili yazılan bir kitap var. Yaklaşımından hiç
hoşlanmıyorum. Laura Kıpnis’in ‘Against Love’ ı. Burjuva düzeninin son kalesi
‘Aşksız seks olmaz’ dır diyor. Judith Butler fikirleri bunlar: kimlik, yeniden
yapılanma, bıdı bıdı...
Ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Bugün, tutkulu bir ilişki
neredeyse hastalık olarak görülüyor. Birlikte olduğum kadın ya da erkeği gelip
geçici görüyorum demek rahatsız edici bir şey gibi geliyor.
Bu yüzden, asla tek gecelik ilişkilere giremiyorum. İlişkiler
becerilemese bile en azından sonsuzluk perspektifine sahip olmalı.
Judith Butler’ı bir tür
karşı taraf olarak destekliyorsunuz. Defalarca da bahsettiniz kendisinden.
Söylediklerini indirgeyip, çarpıtıyorsunuz sanki.
Evet ama kişisel olarak harika bir ilişkimiz var. Judith bir
keresinde bana ‘Slavoj aptal bir kadın olduğumu düşünüyorsun herhalde’ demişti
ben de ona ‘ Senin kadar Hegel seven birinin tamamen aptal olması mümkün değil’
dedim.
Kendinizi yakın
hissettiğiniz tarihsel bir figür var mı?
Robespierre. Belki biraz
Lenin.
Gerçekten mi? Troçki
değil mi?
1918-19’da Troçki Stalin’den daha sert bir devrimciydi. O
dönemini gerçekten seviyorum. Ama 20’lerin ortalarında her şeyi berbat ettiği
için onu hiç affetmeyeceğim. Çok aptal ve kibirliydi. Ne yapmalıydı biliyor musun? Parti
toplantılarına Fransız klasikleriyle,Fluebert, Stendhal, gelip herkese ‘ ben medeni biriyim, şimdi
dağılın’ demeliydi.
‘Daha çok düşünüp daha
az yapmalıyız’ diyorsunuz ama kendinizi ‘en çok yapan adam’ Lenin ile
özdeşleştiriyorsunuz.
Evet ama Lenin doğru şeyi yaptı. 1914’te her şey kötüye
giderken, ne yaptı? İsviçreye’ye gitti ve Hegel okumaya başladı.
kaynak: http://www.salon.com/2012/12/29/slavoj_zizek_i_am_not_the_worlds_hippest_philosopher/
çeviren: Nesrin Yumak
çeviren: Nesrin Yumak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder